BLOĞUMA SAFALAR GETİRDİNİZ...:)

Çok afilli sözler bilmem.. kimisi vardır böyle edebiyat parçalar..yazar da yazar.Ben de öğrenirsem yazarım bi gün size.Size sunacağım tek şey yapmacıklık ve özenti dışındaki tüm samimiyetimdir.İnşALLAH size de bize de yararlı olur...:)

buyrun şimdi blog zamanı:)

14 Ağustos 2007 Salı

Yakub’un gözbebeğinde s/aklanır uykuların hepsi...





Evvela, zor bir cümleyi okumaya hazırlayın kendinizi: “Düşündüklerimizin ve eylemlerimizin alanı, farkına varamadıklarımızla sınırlıdır ve farkına varamadığımızın farkına varamadığımız için farkına varamamanın düşüncelerimizi ve eylemlerimizi nasıl biçimlendirdiğinin farkına varana kadar bunları değiştirmek için bir şey yapmayız.
İlk okumada anlamanızı beklemiyorum bu cümleyi. Ben de defalarca okudum, yazıldığı yerde altını çizdim. Neredeyse, beş yıldır zihnimi tırtıklayıp duran bu cümlenin anlamını sizin zihninize de emanet ettim artık. Artık uykusuz kalabilirsiniz! Cümle, anti-psikiyatri akımının öncüsü olarak tanıdığım R. D. Laing’e ait. Daniel Goleman’ın Hayati Yalanlar, Basit Gerçekler (Arıon Yayınevi) adıyla Türkçeye çevrilen kitabında geçiyor. (Cümlenin tercümesi için Betül Yanık epey uğraşmış olmalı, çünkü tam olarak çevrildiğinde bile zihne oturmakta zorlanıyor.)
Farkına varmadığınız ama var olan çok şey var; ama siz sırf farkına varmadığınız için onlarsız düşünüyor ve onlar yokmuş gibi eylemde bulunuyorsunuz. Onların varlığı düşüncelerinizi ve eylemlerinizi etkilemiyor; çünkü onlar sizin için yok. Farkına varamadıklarınızı yok bildiğiniz için, farkına varamadıklarınızı dışarıda bırakan kendi farkındalık alanınızda pek rahatsınız, dilediğiniz gibi düşünüyor, dilediğinizi dilediğiniz biçimde kanıtlıyor, sık sık haklı çıkıyor, sizi haksız görenleri “ben dememiş miydim?” benzeri uyanıklık ifadeleriyle haşlıyorsunuz. Sizi uyandırmak isteyenler ise farkına varamadığınız şeylerin farkında ama bunları size fark ettiremiyor ya da fark etme yeteneğinizin ve niyetinizin olmadığını acıyla görerek susuyor. Tıpkı, uyuyan birinin başını bekleyen uyanık biri gibi bekliyor farkındalığınızın yanı başında. Uyurken rüya gördüğünüzü de fark ediyor, yüz şeklinizin rüyanıza göre sık sık değiştiğini, kâbus görüp bağırdığınızı duyuyor, yüzünüzün gerildiğini, vücudunuzun kasıldığını görüyor; ama belki sadece tebessüm ediyor. Nasılsa uyanacağınızı, uyanınca gördüğünüzün sadece rüya olduğunu fark edeceğinizi biliyor. Ama siz rüya görürken gerçeği görüyorum sanıyorsunuz. Ama uyanık olan, uykuda olduğunuzu, rüya gördüğünüzü, uyanınca “kötü bir rüya” gördüğünüzü söyleyerek boş yere korktuğunuzu fark edeceğinizin farkında. Sizin farkında olmadıklarınızın farkında olan kişi, sizin farkında olmadıklarınızın farkında olmamanız nedeniyle kendinize göre bir “gerçek”iniz olduğunun farkında olan kişi, düşündüklerinize, gördüklerinize, görüşlerinize ve yaptıklarınıza karşı kendinden emin bir suskunlukla karşılık verir. Sizin bağırmanızı ciddiye alıp o da bağırmaz. Korktuğunuzdan korkmaz. Ağlamanızdan etkilenip ağlamaya kalkmaz. Sizi güldüren onu güldürmez. Sizin için en hayırlı olanı bilir ve bekler. Uyanmanızı bekler yahut sizi dürtüp uyandırır. Uyanınca, ilk defa, yukarıdaki uzunca sözün benzerini söylerken bulursunuz kendinizi: “Farkında olmadıklarımın farkında olmadığım için boş yere üzülmüşüm (ya da sevinmişim), farkında olmadıklarımın da var olduğunun farkında olmadığım için kendimi rüyaya kaptırmışım, rüyayı gerçek saymışım...”
Bu kadar karmaşık şeyi niye mi anlattım? Yusuf Kıssa’sını [yani Yusuf Sûresi’ni] bir de Yakub’un [as] yanından okuyalım diye... Kıssanın en başında, “Bu rüyanı kardeşlerine sakın anlatma!” diye Yusuf’u [as] uyarır ki, Yusuf’un uyandığı halde içinde kaldığı uykudan da haberdar bir uyanıktır Yakub [as]. Yakub [as] kardeşlerinin Yusuf’a kuracağı tuzak konusunda da uyanıktır: “Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.” Yusuf’un [as] onu bir kurt kaptı diyerek sahte kanlı gömleğini getirdiklerinde de, bir kurdun bir gömleği yırtmadan kana bulayamayacağını düşündürtemeyen “uyku”larından uyandırmaz o sözde “uyanık”ları. Ama kıskançlıkla ve hasetle düştükleri “uyku”yu/”gaflet”i bilir. Nefislerinin sözde uyanıklığının onları sürüklediği “rüya”yı/ “görüş”ü görür: “Aksine, nefisleriniz size [kötü] bir işi güzel gösterdi.” Bu söz, Yakub’un [as] uyanıklığının göstergesidir ve bu yüzden diğerlerini kendi uykularına bırakıp uyanıncaya kadar beklemeye niyetlenir: “Artık [bana düşen] hakkıyla sabretmektir.”
Bu sabrı yüzünden, kıssa boyunca olup biten her şeyi bir Yakub [as] suskunluğu ve bekleyişi kuşatır. Örneğin, en başında, ne oğullarına bir uyarı yapar ne de Yusuf’u[as] aramaya kalkmak gibi bir eylemde bulunur. “Sabr-ı cemîl”le, “güzelce bir sabır”la susar ve bekler. Sabredemeyenlerin göremediği güzellikleri gören birinin sabrıyla susar. Sabredemeyenlerin hiç ummadığı hayırları uman birinin bekleyişiyle bekler. Uyuyanların uyanmasını bekleyen uyanıkların yaptığını yapar. Susar ve bekler. Farkına varamadıklarının farkına varamayanların, farkına varamadıkları için farkına varamamanın düşüncelerini ve eylemlerini nasıl biçimlendirdiğinin farkına varana kadar bunları değiştirmek için bir şey yapmayacağının farkında olarak, bir şey yapmaz, bir şey söylemez. Bekler, susar.

Hiç yorum yok:

http://www.youtube.com/watch?v=My2LvqSKo_o

http://www.youtube.com/watch?v=aDI7qF6Hvxs